CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün sabah saatlerinde, Ankara’da; Sosyal Demokrasi Derneği Genel Başkanı Sami Doğan ve yönetim kurulu üyelerini ziyaret etti. Özel’e; CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol da eşlik etti.
“SOSYAL DEMOKRASİ DERNEĞİ’Nİ ÖZELLİKLE GENÇ SEÇMENLERİMİZİN DİKKATLERİNE SUNMAK İSTERİM”
Özel, ziyaretinin ardından açıklamalar yaptı, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Özel, şunları söyledi:
“Bugün Sosyal Demokrasi Derneği’nin Genel Merkezi’ni ziyaret ettik. Burada değerli başkan ile birlikte, yönetim kurulu üyeleri ile birlikte bir kahvaltı gerçekleştirdik. Sayın Başkan, ‘simidimiz, peynirimiz’ var demişti; bugün kahvaltıda onların misafiriydik. Aslında Sosyal Demokrasi Derneği’ne uzun süredir bir ziyaret planlanıyordu, bir türlü takvim müsait olmamıştı, kendileri ben Genel Başkan seçildikten sonra randevu talep edince, ben kendilerine randevu vermek yerine bizim gitmemizin uygun olacağını söyledim. Bugün o ziyareti gerçekleştirdik.
Dünyadaki bütün sosyal demokrat partiler, kendileri ile benzer dünya görüşüne sahip derneklerle, vakıflarla; sıkı ve yakın ilişki içinde olurlar. Oradaki üretim, oradaki teorik katkı; pratik siyaseti hem güçlendirir hem zenginleştirir. Biz böyle bir arayışın içinde bundan sonra daha çok olacağız. Mevcut yapılarla ilişkilerimizi geliştireceğiz. Bundan sonra aynı dünya görüşüne sahip olduğumuz; yapıların, derneklerin, vakıfların güçlenmesini, bize güç vermesini, bizim onlardan güç olmasını; onların da bizlerin katkıları ve destekleri ile daha özgürce üretmelerini sağlamak bizim için son derece önemli.
Türkiye’de sosyal demokrasiye inanmış; daha adil, daha eşit bir düzen isteyenleri birlikte üretimin, birlikte daha adil paylaşımın; hem Türkiye’ye huzur ve barış; hem de dünyadaki tüm insanlara huzur ve barış getireceğine inanan herkesi sosyal demokrasi derneğini tanımaya ve onlarla birlikte olmaya, üye olmaya davet ediyorum. Sadece Sosyal Demokrasi Derneği’ni değil, sosyal demokrasiye katkı sağlayan tüm yapıları, özellikle genç seçmenlerimizin dikkatlerine sunmak isterim”
“HİÇ KİMSE TUTUP DA ‘TÜRKİYE’DE HUKUK VAR’ DEMESİN”
Özel, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Anayasa Mahkemesi’nin ikinci hak ihlali kararına rağmen, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutuklu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında tahliye kararı vermemesinin sorulması üzerine Özel, şunları söyledi:
“Bugün, artık Türkiye’de hukukun üstünlüğünden bahsetmek, kuvvetler ayrılığından bahsetmek için hiçbir gerekçe kalmadı. Artık bunu iktidar partisine yakın, iktidara müzahir hiç kimse tutup da ‘Türkiye’de hukuk var’ demesin. Bir Anayasamız var. Bu bir toplum sözleşmesi. Anayasada, Anayasa Mahkemesi kararlarının; ‘herkes için’ diyor, ‘tüm gerçek ve tüzel kişiler için’ diyor; ayrıca da ‘yasama, yürütme, yargı organları açısından bağlayıcı olduğunu’ söylüyor. Gerekçeli karar yayınlandıktan sonra uygulanır.
Anayasa Mahkemesi, Can Atalay ile ilgili son kararını oyçokluğu ile üç karşı oya karşı aldı. Ama yerel mahkemeye bildirirken, oybirliği ile gereğini yapmak ve karar kurmak üzere bildirdi. Yani Anayasa Mahkemesi’nde Can Atalay kararına katılmayan üyeler dahi, kararın uygulanmak üzere yerel mahkemeye yollanmasına oybirliği ile karar verdiler. Aksi, Anayasa’yı inkâr olur.
“TÜRKİYE’DE KİMİN HAPSE GİRECEĞİNE ‘DÜNYA LİDERİMİZİN’, KİMİN HAPİSTEN ÇIKACAĞINA DÜNYANIN ÖBÜR LİDERLERİ KARAR VERİYOR”
Bugün bir yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi’ne direnemez. Direniyorsa, talimatlandırılmıştır. Bu talimat, kuvvetler ayrılığını hiçe sayan yürütme organınınız başı tarafından verilmiştir. Bunun aksini kim iddia ediyorsa, bu milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyordur. Yani, evrensel hukuk normlarının dışında; şu kadarını söyleyelim. Osmanlı’nın tarihi ile gurun duyup, onunla övünmeyi kimselere bırakmayanlara söyleyelim. Fatih Sultan Mehmet diyor ki, ‘Kadıyı satın alırsanız, adalet ölür. Adalet ölürse birazdan devlet ölür.’ Bugün yapılmaya çalışılan işe belki madden değil, ama manen kadının satın alınmasıdır. Manen, mahkemenin iradesinin yürütmenin başı tarafından ele geçirilmesidir.
Çünkü, Gezi Davası onun kişisel husumet meselesidir. Türkiye’de kimin hapse gireceğine ‘dünya liderimizin’, kimin hapisten çıkacağına dünyanın öbür liderleri karar veriyor. Bu can bu bedende durdukça salmam dediği papazı, bir telefonla oval ofise uçuran; Merkel’in bir telefonu ile Deniz Yücel’i bırakan birisi; bugün dünya liderlerinden birinden telefon gelse Can Atalay’ı bırakır. Ama Türkiye’nin buna ihtiyacı yok. Türkiye’nin hukukun uygulanmasına ihtiyacı var.
Yapılan iş düpedüz darbe girişimidir. Hatay halkına, ‘Sen milletvekili seçemezsin, son kararı ben veririm’ diyorlar. Bu bir darbedir. Millet Meclisi’ne, ‘Siz milletvekilinizi yemine çağıramazsınız. Son kararı ben veririm’ diyorlar. Bu bir darbedir. Meclis Başkanı’na, ‘Sen benim kararımı okutacaksın’ diye ayar veriyorlar. Hepimize birden, ‘Anayasanın bir hükmü yok. Bu ülkeyi yönetenin kendi kafasına göre bir anayasası var’ diyorlar.
Buna bütün Türkiye, bütün kurumları ve Türkiye’nin yarınlarına umut bağlamak isteyen herkes direnmelidir. Kadı satın alınırsa adalet ölür. Bugün adalet ölür. ‘Adalet ölürse, yakında devlet ölür’ diyor Fatih Sultan Mehmet.
“100 KİŞİDEN 83’Ü ADALETE GÜVENMİYOR. BUNLAR ADALETİ ÖLDÜRMEYE DEVAM EDİYORLAR”
Sözümüze değer veren herkesin, hukukun üstünlüğüne inandığını biliyorum. Ama, siyasi görüşü bizden uzak olan herkesin hiç olmazsa dönüp, Fatih Sultan Mehmet’in ne dediğine bakmasını bekliyoruz. AK Partililer, MHP’liler… Recep Tayyip Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet’ten daha iyi biliyor olabilir mi? Bilemez. Çağ açıp, çağ kapatmış bir padişah; ‘Adalet ölürse, devlet ölür’ diyor. Türkiye’de adaleti öldürüyorlar. Bütün anketler; tüm toplumun adalet sistemine güveninin yüzde 15 ile 20 arasında ölçüyor. Yüzde 17, 100 kişiden 83’ü adalete güvenmiyor. Bunlar adaleti öldürmeye devam ediyorlar. Bu ülkenin geleceğine yapılacak en büyük kötülüktür.”
“BÜYÜK BİR KANDIRMACA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ”
Yeni asgari ücretin 17 bin 2 lira olarak belirlenmesi ile ilgili de Özel, soru üzerine, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Asgari ücretin kaç lira olduğundan çok, bugün neyi satın aldığı, seneye bugün neyi satın alacağı ile ilgilenmek lazım. Büyük bir kandırmaca ile karşı karşıyayız. Verilen zam, son atı aydaki enflasyonu telafi eden bir zamdır. Önümüzdeki bir yıllık enflasyon, hayat pahalılığı ne olacak? Bugün belirlenen asgari ücretin yanında mutlaka en az üç ayda bir asgari ücretin yeniden belirleneceğinin taahhüdünün verilmesi gerekir. Çünkü, inanılmaz bir hayat pahalılığı var. Hiçbir mal, hiçbir hizmet; bir ay önce satın alındığı fiyata satın alınamıyor. Ve her gün asgari ücret erimeye devam edecek. Ve bunlar, ‘altı ay sonra bile zam yapmayacağız, bir sene asgari ücret bu olacak’ diyorlar. Bir sene sonra, bugünkü satın alınan mal, hizmet; doldurulan file, bir sene sonra kaç paraya dolacak. Bu kadar yüksek enflasyonun olduğu bir ülkede asgari ücretin en az üç ayda bir güncellenmesi lazımdır. Bu ülkenin insanlarını seviyorlarsa, derler ki, ‘bunu ilan ettik, ama martta enflasyon farkını bir daha vereceğiz.’ Bu yapılmadıktan sonra açıklanan rakamın hiçbir kıymeti yoktur.
Ayrıca bir sorun da gelir vergisi hesaplanırken asgari ücretin dahil edilmesidir. Bu yüzden asgari ücretin gelir vergisi hesaplanmasına dahil edildiği sistemde, ücretliler bu ay aldıkları maaşı, her bir kademeyi aştıktan sonra kaybetmektedirler. Ve yılbaşı ile yıl sonu maaşları arasında; bizi burada takip eden muhabir arkadaşlarımızdan kameraman arkadaşlarımıza kadar; Türkiye’deki herkesin ödediği vergi dilimi artıp, ödeyeceği vergi artacağı için; eline geçen para azalacaktır. Bu konuda da bir kez daha uyarıyoruz. Derhal düzenleme yapılmalıdır.”
“KOMİSYONU SİYASETİNE ALET ETMEKTEDİR”
Asgari ücret kararının, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın işçi ve işveren kesiminin temsilcileri ile birlikte AKP Genel Merkezi’nde yaptığı toplantıda belirlendiğinin anımsatılması üzerin de Özgür Özel, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Asgari Ücret Tespit Komisyonu, yasal bir komisyondur. Kanunun emrettiği bir komisyondur. Ve yasa ile kurulduğu için Meclis’in, yani yasamanın verdiği bir görevdir bu. Yürütmenin başının, yasamanın görevlendirdiği bir komisyonu ayağına çağırması, onlarla müzakereyi bir siyasi partinin genel merkezinde sürdürmesi ve daha sonra da açıklamanın bu şekilde yapılması; o komisyonun tarafsızlığına, o komisyona TBMM’nin yüklediği işleve tamamen gölge düşürmüştür. Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan, komisyonu; kendi siyasi çalışması için araçsallaştırmıştır. Komisyonu siyasetine alet etmektedir. Yaptığı iş; tüm kurumları ve kuralları yıprattığı gibi böyle bir kurumu da yıpratmıştır. Artık bundan sonra Asgari Ücret Komisyonu’nu kimse ciddiye almaz. Çünkü bu komisyon, özgürce çalışıp kendi önerisini ortaya koyup; bunu da yürütmeye karşı o masanın ortak talebi olarak söylemesi gerekirken yürütmenin başının emrine girmiştir.”
“DÜNYANIN TÜM FAKİR HALKLARI BAŞLARINDA KURUMLARI VE KURALLARI YOK SAYAN TEK ADAMLARCA YÖNETİLİYOR”
Zihniyet, aynı zihniyettir. Hâkim – savcıların, kura törenini yürütmenin ‘külliyesinde’ yapmak ile asgari ücret komisyonunu Adalet ve Kalkınma Partisi’ne çağırmak… Hepsi aynı şeydir. Ben varım kurumlar yok, ben varım kurallar yok; anlayışıdır. Dünyanın bütün zengin ülkeleri kurallar ve kurumlarla yönetiliyor. Dünyanın tüm fakir halkları başlarında kurumları ve kuralları yok sayan tek adamlarca yönetiliyor.”
“ERDOĞAN, İSTANBUL VE ANKARA BELEDİYE BAŞKANLARIMIZLA ÖVÜNSÜN”
Özel, AKP’nin olası Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları ile ilgili soru üzerine de şu değerlendirmeleri yaptı:
“Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın yerinde olsam… Yurt dışına çıktığımda; her halde ülkedeki enflasyon ile övünecek hali yok. Hayat pahalılığı ile övünecek hali yok. Sefalet endeksi ile övünecek hali yok. Ama Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, bir şeyle övünecekse; şunu söylemeli: ‘Türkiye’de hepinizin tanıdığı, dünyanın en çok bildiği şehrimiz İstanbul. Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara. O kadar iyi yönetiliyor ki, karşılarına ülkenin Cumhurbaşkanı olarak ben bile rakip bulamıyorum.’ Bence Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul ve Ankara belediye başkanlarımızla övünsün, Bütün dünyaya onların başarısını anlatsın. Ve Ankara ve İstanbul’daki iyi yönetimlerimizi, kendi yönettikleri belediyeler için de örnek alsınlar.”
ANKA