CHP, Saadet Partisi, DEVA Partisi ve Demokrat Parti 18 Temmuz’da; KDV ve ÖTV oranlarının iktidar tarafından yükseltilmesi ve temel ihtiyaç ürünlerindeki fiyat artışı nedeniyle oluşan sorunlara çözüm bulunması amacıyla, TBMM Genel Kurulu’nun olağanüstü toplanarak genel görüşme açılmasına ilişkin önerge vermişti.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, muhalefetin önergesi üzerine, 19 Temmuz’da; TBMM Genel Kurulu’nu toplantıya çağırmıştı.

TBMM Genel Kurulu bugün, saat 15.00’te toplandı. Genel Kurul’da önce, elektronik sistem üzerinden yoklama yapıldı. AKP milletvekillerinin, Genel Kurul salonuna girmedikleri görüldü. CHP Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, yerinden; “Saklanmayın AK Partililer, saklanmayın gelin” dedi. 

Yeniden Refah Partisi milletvekillerinin yoklamaya katıldıkları görüldü. 

TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, yoklama sırasında AKP sıralarının boş olduğunu gösteren videoyu, sosyal medya hesabında paylaştı. Karaca, mesajında; “Koltuklarının maliyetini millerin sırtına zam ve ek vergilerle yükleyen sarayın vekilleri, millete zam-vergi zulmünü TBMM’de konuşulacağı Meclis Genel Kurulunda yoklar. Önce Meclis Genel Kurulu toplantı yeter sayısı sağlanmasın, millete yüklenen zamlar konuşulmasın diye salona girmediler. Elektronik oylama yaptırdılar. Baktılar ki çare yok, muhalefet milletin iradesine sahip çıkıyor, apar topar salona girdiler. Meğer kapı ağzında bekliyorlarmış” açıklamasını yaptı.

Elektronik sistem üzerinden yoklama yapıldı. TBMM Başkanvekili Celal Adan, toplantı yeter sayısının sağlandığını okudu. AKP milletvekillerinin daha sonra TBMM Genel Kurul salonuna girdikleri görüldü.

Daha sonra, muhalefetin genel görüşme önergesinin görüşmelerine başlandı.

Saadet Partisi Grup Başkanı Selçuk Özdağ, Genel Kurul’da yaptığı konuşmada, özetle şunları söyledi:

“Bugün yüce Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırma gerekçemizi, özellikle iktidar çevreleri popülist bir atraksiyon ve hatta zaman kaybı olarak gördüler. Asgari ücret ve emekli maaşları ile ilgili bir huzursuzluk… Bir kanunu düzenlemeyle; emekli mağduriyetlerini, şimdi hemen düzenleyelim, ocak ayını beklemeyelim. Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki, ‘evet bir mağduriyet var bir eksikliğimiz var. Bu eksikliği gidereceğiz, sabırla bekleyiniz.’ Bu sabırla bekleyin dediğiniz zamana kadar 6 aylık bir süre var. Bu 6 aylık süre içerisinde insanlar tatilini yapamayacaklar, enflasyon karşısında ezilecekler. Vatandaşlarımız çocuklarını okula gönderirken ulaşımda özel okullarda çok ciddi sıkıntılar yaşayacaklar. Bir siyasi parti vatandaşlarına yalan söyler mi? Yapamayacağı vaatleri abartarak dillendirmek başka bir şey olmayan şeyleri varmış gibi göstermek Kaf dağının ardından sahte muştularla topluma umut pompalamak, göz boyamak bile isteye göz boyamak başka bir şeydir.

MAHALLENİN BELALISININ ZORBALIĞINDAN NE FARKI VAR: AK Parti iktidarı uzun zamandır bir şey keşfetti. Neydi o? Halkı her anlamda bir açmaza ve çaresizliğe hapsetmek. Buna Stalin’in tavukları da diyebiliriz. İktidar, kontrollü ve bilinçli bir yoksullaştırma siyasetini bu ülkeye dayattı… İktidar, seçim öncesi olan olmayan ne varsa saçtı savurdu. Olmayan petrolleri traktörünüze doldurun gidin dedi. Olmayan doğal gazı hanelere gönderdi. Saçma sapan vaatlerle halkımızı kandırıp durdu. Sırf seçim kazanmak uğruna Hazine ve Merkez Bankası kaynaklarını har vurup harman savurdu. Karşılıklı para bastı. Kredi ve swap adı altında yüksek faizle borç alarak ülkemizi borçlandırdı. Uyguladığı bu seçim ekonomisiyle daha yılın yarısında 2023 bütçesini tüketti. Ülkemizin ormanlarını, zeytinliklerini imara açtı. Deprem bahane edip zeytinlik alanları imara açmak nasıl bir şeydir. Sokakta gelip geçeni gözünün üstünde kaşın var diye döven mahallenin belalısının zorbalığından ne farkı var bunun. Sizin mahallenin belalısı gibi zorbalığa iten parasızlık mı, yoksa başka şeyler mi bir açıklayın da dinleyelim öğrenelim. 

HEP ALDATILDIK LAFININ ARKASINA SIĞINIYORLAR: Tüm bu hovarda harcamalardan sonra memurun, emeklinin maaşlarını ödeyebilmek için yeni kaynak arayışına girdiniz. Peki bulduğunuz dahiyane fikir neydi? Vatandaşa yeni vergi ve harçlar salarak günü kurtarmak… Hep aldatıldık lafının arkasına sığınıyorlar ama esasen kimsenin bunları aldattığı falan yok. Tam tersine bu iktidar, halkımızı durmadan aldatıp duruyor. Hem de cilalı ve tumturaklı yerli milli safsataları ile. Bu torba kanunla yüce meclisin önüne neyi, nasıl getirdiler. Her zamanki gibi Ali Cengiz oyununa tevessül edip elma şekerinin içerisine bir zehir şırınga ederek getirdiler?

MEMURA MAAŞ ZAMMI DA YAPIYORUZ DEDİKLERİ YASANIN İÇİNE MOTORLU TAŞITLAR VERGİSİNİ KOYDULAR: Görünürde memura maaş zammı da yapıyoruz dedikleri yasanın içine mesela motorlu taşıtlar vergisini koydular, hem de iki defa ödenecek şekilde. Kurumlar vergisi oranlarını artırdılar. Harçları yüzde 50 oranında artırıp akaryakıt ve doğalgazdan alınan ÖTV'ye fahiş artış yaptılar. Mecliste verdiğimiz önergeler iktidar partisinin ve ortaklarının oylarıyla reddedildi. Reddetme gerekçeleri ise kısa zaman içinde anlaşıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yasayı onaylamasından sonra motorinde ve benzinde fahiş zamlar ardı ardına gelmeye başladı. Önceden hazırlandığı çok net olan bu düzenlemelerin iyi niyetten yoksun, devlet yönetmekten vareste bir anlayışta olduğunu üzülerek ifade ediyorum.

BU ZAMLAR VE GETİRİLEN VERGİ ARTIŞLARI FRAGMAN: Bu sözü söylemekten gerçekten büyük bir üzüntü duyuyorum. Ama inanın bu günler daha iyi günlerimiz. Bu zamlar ve getirilen vergi artışları daha fragman. Önümüzdeki aylarda iktidar, enflasyonu bilerek körükleyerek vatandaşların ceplerinden ne var ne yok almaya devam edecek. Merkez Bankasının bilmem kaç milyar dolarlık döviz rezervi ve tonlarca altın stoku var diyorlardı. Karadeniz’de bulunan doğalgaz ve Gabar’da bulunan petrol bile bunun gibi on tane depremin masraflarını karşılayacak miktarda diyorlardı. Hani nerde? Hani vatandaşa bedava vereceğiniz o doğalgaz? Hani Gabar’da bulunan ve traktörü yanaştırıp depolarımızı dolduracağımız o muazzam petrol?

EMEKLİLERİMİZİ ÖLMEDEN MEZARA GÖNDERMEYE YEMİN ETMİŞ BİR İKTİDAR VAR: Cumhurbaşkanı Erdoğan 11 Mayıs’ta yani seçimlerden hemen önce en düşük memur maaşını 22 bin lira yapacakları müjdesini vermiş ve bu artışların da otomatik olarak emekliliklerine de yansıyacağını açıklamıştı. Erdoğan, memurlarımıza bu sözü verdiğinde bir dolar 19,5 TL idi. Söz verdiği 22 bin TL maaş yaklaşık 1.128 dolar yapıyordu ki bugün itibariyle bir dolar 27 TL’yi geçti. 22 bin TL, 810 dolara kadar düştü. Bir başka ifadeyle maaşlar daha verilmeden yaklaşık 320 dolar yani yaklaşık 8 bin 600 TL azalmış oldu. Birkaç hafta veya birkaç gün, hatta yarın ne olacağını kimse bilmiyor. Ya emeklilerimiz? Sözümü lütfen mazur görün ama emeklilerimizi ölmeden mezara göndermeye yemin etmiş bir iktidar var. Yahu 7 bin 500 TL emekli aylığı alan emeklinin maaşına güya yüzde 25 zam yapıyorlar ama bakın görün ki en düşük emekli maaşı yine 7 bin 500 TL oluyor. Şaka gibi değil mi? Buna itiraz edeceklere nasıl olduğunu vaktim kalırsa uzun uzun anlatırım.

OTORİTER REJİMLERLE NERDEYSE AYNI LİGDEYİZ: Bundan kısa bir süre önce girdiği her seçimi kaybetmekle meşhur Binali Yıldırım, ‘Türkiye’yi parmakla gösterilen ülkeler arasına sokacağız’ buyurmuştu. Dünya Demokrasi Endeksi’ne göre 2022 yılında Türkiye olarak 103. sıraya düşmüşüz. Yani otoriter rejimlerle nerdeyse aynı ligdeyiz. Bu sıralamaya göre; Gambia, Nepal, Bolivya, Uganda ve Guatemala gibi ülkeler bile bizden daha iyi durumda arkadaşlar. Düşürüldüğümüz duruma bakın. Nerede iyi bir şey varsa ya sonuncuyuz ya sondan bir iki sıra önde, mesela: demokrasi, insan hak ve hürriyetleri, basın özgürlüğü, gelir adaleti, hukuk bağımsızlığı gibi. Nerede kötü bir şey varsa da ya birinciyiz ya da ilk sıralarda, mesela enflasyon, adaletsizlik, pahalılık gibi.

DEVLET VE KURUMLARI İÇİ ÇÜRÜMÜŞ VE KÜFLÜ BİR MUMYA CESET HALİNE GELMİŞ: Devletimizi ve kurumlarını öyle bir hale getirdiniz ki; dışardan bakıldığında devasa ve görkemliler. İçine girdiğinizde çürümüş ve küflü bir mumya ceset görüyorsunuz. Kurumlarımız tel tel elimizde kalıyor. Kızılay mesela, TÜİK mesela, Merkez Bankası mesela. Kızılay var diye umutlanırsınız ama deprem olunca afet zamanı ora buna çadır ve kan sattığını görüsünüz. Sağlık bakanlığımız var diye gurur duyarsınız pandemi olunca aşı yapılan Hıfzıssıhhayı kapattıklarını öğrenirsiniz. On kuruşluk bir maskeyi aylarca dağıtmayı beceremediklerini görüp feryat edersiniz. Aslında tüm bu yapılanların ekonomik gerçeklerle, iyi niyetle uzaktan yakından bir ilgisi falan bulunmamaktadır. Defalarca söylediğim şeyi burada tekrar söylüyorum, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönettiği ülke ekonomisini değil Mehmet Şimşek, Adam Smith ya da Keynes gelse yine de düzeltemez.”

İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu ise şunları dile getirdi:

“YASALARDAN VE İÇTÜZÜK’TEN KAYNAKLANAN ZAMLARI KURU BİR POPÜLİZME KURBAN EDERSENİZ BU HAKLARIN KULLANIMI OLMAKTAN ÇIKAR”

“Bize göre bir olağanüstü durum yoktur, zira bu hükümetin yanlış ekonomi politikalarının olağan sonucu olarak karşımıza çıkan zamlar ve vergiler olağanüstülükle değil perşembenin gelişi çarşambadan belli olur diye tarif edilebilir. ‘Millet zamlar karşısında inim inim inlerken Meclis tatil yapamaz’ demek suretiyle popülizmden medet umanlara ve yüce parlamentoyu görev ve sorumluluğunun şuurunda olmamakla zımni olarak itham etmeye kalkışanlara buradan sesleniyorum. Bu Meclis İstiklal Savaşını veren, cumhuriyeti kuran Meclis’tir. Meclis hiçbir zaman tatil yapmaz, her zaman da görevinin başındadır. Yasalardan ve İçtüzük’ten kaynaklanan zamları kuru bir popülizme kurban ederseniz bu hakların kullanımı olmaktan çıkar ve hakların suistimali olarak da tanımlanmaya başlar.

“NE ZAMAN ARDI ARKASI KESİLECEKTİR BU ZAMLARIN? MİLLETİMİZİN ÇEKTİĞİ BU CEFA NE ZAMAN SONA ERECEKTİR?”

Bugün, seçimden kısa bir süre sonra bulunduğumuz bu nokta yadırganacak bir noktadır. Hükümet, memleketimize vaat ettiği şekliyle refah artışıyla parlayan bir yıldız değil kendi vatandaşının emeğini ve altın terini adeta yok ettiği bir kara delik haline getirmiştir. Seçim sathında yalanlar üzerine kurulu bir propaganda ve algı yöntemiyle aydınlık bir istikbal vaat edenler şimdi Türkiye’yi maalesef yine bir zam karanlığıyla uyandırdılar. Motorlu Taşıtlar Vergisi’nin 1 yıl içinde 2 kez alınmasıyla ilgili kanunlaşan teklifin daha imzası kurumadan akaryakıtın pompa fiyatına 6 liradan fazla zam, 14 Mayıs’ta yapılan seçimden itibaren benzine yüzde 65 mazota da yüzde 66 zam, yumurtaya zam, peynire zam, zeytine zam, çaya, şekere, elektriğe zam… Ne zaman ardı arkası kesilecektir bu zamların? Milletimizin çektiği bu cefa ne zaman sona erecektir? Adalet ve Kalkınma Partisi olarak 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandınız ancak bu seçim zaferi iktidar olmanın getirdiği sorumlulukları da ortadan kaldırmıyor çünkü devlet rehavetle yönetilecek bir yer değildir. Şu an hükümet olmanız hasebiyle daha büyük bir vebal ve sorumluk altındasınız.

“ENFLASYONLA MÜCADELE, ETKİLİ BİR PARASAL SIKLAŞMA VE DARALTICI BİR MALİYE POLİTİKASININ UYGULAMASIYLA GERÇEKLEŞTİRİLEBİLİR”

Temel gıdadan, kitaptan, çocuk bezinden böylesine yüksek ek verginin alındığı ülkede vergiyi adil biçimde servetten kazanç elde eden büyük sermaye sahiplerine de yayamıyorsanız o ülkedeki iktidar neoliberal uluslararası düzene teslim olmuş demektir. Eğer millet cefayı bal eyleyecekse kimse kusura bakmasın o zaman herkes bedel ödemek mecburiyetindedir. O zaman saray da bu sefasını sürdürmemek durumundadır. Bir kez daha görüyoruz ki hükümetin bir enflasyonla mücadele programı yok. Gerçekten de enflasyonla mücadele planınız varsa çıkın bu kürsüden kısa, orta ve uzun vadeli enflasyon programınızı açıklayınız. ‘Vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz’ söylemi ekonomik program değil yalnızca Türkiye’nin gerçekleriyle bağdaşmayan sıradan bir temennidir. Enflasyonla mücadele, etkili bir parasal sıkılaşma ve daraltıcı bir maliye politikasının uygulanmasıyla gerçekleştirilebilir.

“EK VERGİLERİ VATANDAŞIN GELİRİNE GÖRE DEĞİL SERMAYENİN TALEBİNE GÖRE DAYATAN RANTÇI BİR DÜZENİN TAHAKKÜMÜ ALTINDAYIZ”

Yüksek enflasyon denilen illetten kurtulmak istiyorsak vatandaşlarımızı hayat pahalılığının çoktan ötesine geçmiş bu yoksulluktan gerçekten kurtarmak istiyorsak saçma sapan ekonomi teorileriyle Türkiye’yi sürüklediğiniz bu noktada yerine getirmek zorunda olduğunuz çok önemli sorumluluklar var. Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin ekonomi politikalarındaki başarısızlığı akademik literatürde incelenmesi gereken bir vaka olarak tarihte yerini alacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşları, kendi hükümetlerinin bilinçli politikaları sonucunda ikili bir ekonomik kıskacın arasında adeta mahsur kalmıştır. Ek vergileri vatandaşın gelirine göre değil sermayenin talebine göre dayatan rantçı bir düzenin tahakkümü altındayız. Eğer gerçekten vicdan sahibiyseniz ek vergileri ve mali külfetleri vatandaşlarımızın gelir durumuna göre dağıtır ve tanzim ederdiniz. Yine alın teri dökenden yana değilsiniz yine emek verenden ve üretenden yana değilsiniz.

“HİÇ ZAMAN KAYBETMEDEN KÖRFEZ’DEN TAŞIDIĞINIZ SUYLA BU DEĞİRMENİ DÖNDÜREMEYECEĞİNİZİ İDRAK EDİN”

Türk milletinin ihtiyacı olan eskinin devamı değil yeninin başlangıcıdır. Aylık 7 milyar dolar cari açık, yıllık yekûn cari açık tam 60 milyar dolar. Hükümetinizin cari fazla diye çıktığı yolun vardığı yer işte tam da burası. İlk önce düşecek dediğiniz enflasyonun yüzde 80’e çıkması trajik ancak daha sonra enflasyon yüzde 40’a indiği zaman bu bir başarıdır demeniz ise trajikomiktir. Yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 70’lerin çok üstünde. Bu önümüzdeki 6 aylık süreçte emeklinin, işçinin, memurun, enflasyon yükü altında daha da fazla ezileceğinin net bir göstergesidir. Onun için bir an önce ısrarlı yanlışlarınızdan dönmenizi tavsiye ediyorum. Artık hiç zaman kaybetmeden Körfez’den taşıdığınız suyla bu değirmeni döndüremeyeceğinizi idrak edin.  Ne yaparsanız yapın bu büyük milletin hak ve hukukunu sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. Bizi yolumuzdan döndüreceğini zannedenlerin aklından şüpheye düşeriz.

“MECLİS’İN KAŞIKLA VERDİĞİNİ CUMHURBAŞKANI GECE UYARISI KARARNAMELERİYLE KEPÇEYLE GERİ ALIYOR. LÜTFEN AKLINIZI BAŞINIZA DEVŞİRİNİZ”

Meclis’in birinci partisine sesleniyorum; siz Genel Kurul’un açılışında Meclis’te bulunmanıza rağmen Genel Kurul salonuna teşrif etmediniz. Niye gelmediniz, çoğunluk sizde değil mi? Ama biliyoruz ki parmaklarınız zamlardan cebi, cüzdanı ve yüreği yanan vatandaştan yana kalkmayacak. Meclis’in kaşıkla verdiğini Cumhurbaşkanı gece uyarısı kararnameleriyle kepçeyle geri alıyor. Lütfen aklınızı başınıza devşiriniz, dayatmalarla değil iradelerinizle karar veriniz. Meclis’in onuru hepimizin onurudur.”

Genel Kurul’da söz alan Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, şunları söyledi:

“Hakikaten Türkiye’nin şu anda en önemli gündemi sebebiyle bir aradayız ve konuşuyoruz. Şunu söyleyeyim; AKP-MHP iktidarının ekonomi-politik tercihleri sebebiyle enflasyon, işsizlik, yoksulluk, borçluluk, geçim sorunu, hayat pahalılığı, sefalet, açlık sorunu her geçen gün daha büyüyor. Bu gerçek tam da budur aslında. Israr edilen yanlış politikalarla karşı karşıyayız ve pek çok gösterge olumsuz seyretmeye devam ediyor. Enflasyon, işsizlik, döviz kurları, dış ticaret açığı, dış borç, dış ödemeler dengesi, CDS primi, ülke tarihinin en yüksek seviyelerine ulaşmış durumda.

“BİR ÜLKEDE DEMOKRASİ YOKSA, HAK VE ÖZGÜRLÜKLER RAYINDA DEĞİLSE EKONOMİ DE TABİİ Kİ RAYINA GİREMEZ”

Ayrıca bu zaman zarfında Merkez Bankası rezervleri eksiye düşmüş, dolar kontrol edilemez bir noktaya gelmiştir. Gittikçe artan otoriterleşme, yargının siyasal iktidara daha da bağımlı hale getirilmesi, pek çok alanda hak ve özgürlüklerin askıya alınması, rafa kaldırılması, Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmemesinden kaynaklı güvenlik harcamalarında yaşanan devasa artış, ülke ekonomisini çökme noktasına getirmiştir. Evet, savaşa para harcanıyor, savaşa para harcanırken hiçbir gerekçe kabul edilmiyor. Ama barışa hiçbir şekilde olanak verilmiyor. AKP-MHP iktidarı, savaş politikası sebebiyle halkın kursağından, cebinden, buzdolabından para kısmaya devam ediyor. Daha bugün gazeteciler gözaltına alındı. Mehmet Şimşek ‘Maastricht Kriterleri’ diyor ama Kopenhag Kriterleri’ni söylemiyor. Unutmayalım ki bir ülkede demokrasi yoksa, hak ve özgürlükler rayında değilse, adalet yoksa ekonomi de tabii ki rayına giremez.

EKONOMİK PROBLEMLERİN KAYNAĞINDA TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİKLEŞMENİN OLMAMASININ YATTIĞINI DA BİR AN AKLIMIZDAN ÇIKARMAYALIM

İki sözleşmelerden birini esas alacaksınız ama Kopenhag Kriterleri gibi kriterleri göz ardı ederek ekonomiyi düzeltmeye çalışacaksınız. Yok öyle bir dünya. İşte böyle gelir, ayağınıza dolanır. Bu nedenle şu anda yaşadığımız ekonomik problemlerin kaynağında Türkiye’nin demokratikleşmenin olmamasının yattığını da bir an aklımızdan çıkarmayalım. Kürt sorununda, savaş politikasında ısrarın yattığını aklımızdan çıkarmayalım. ‘Kuzeydoğu Suriye’ye her gün operasyon yapacağım, oraya gideceğim’ diyerek SİHA’larla, İHA’larla operasyonlar olduğunu ve oraya harcanan paranın olduğunu da unutmayalım.

“HAYATIN HER ALANINDA A’DAN Z’YE KADAR HAYAT ZAMLANIYOR”

İktidar, ülkeyi, bedelinin yoksulların ödediği ve ekonomiyi bumerang gibi vuran faiz-kur sarmalına sürüklenmiş durumda. Sermayeyi, rantı, faizi merkeze alan ekonomi-politik tercihler, enflasyonu doğal olarak hızla artırıyor. On milyonlarca yurttaş için hayat pahalılığı ve enflasyon en yakıcı mesele olarak orta yerde duruyor. Seçim sonrası döviz kurlarında meydana gelen hızlı yükseliş ve peşi sıra vergi oranlarında yapılan artışlar tabii ki enflasyonu daha fazla tetiklemiş ve zaten bozuk olan vergi yapısını ve gelir dağılımını da daha da bozmuştur. Vergilerde yapılan artışların sonucu ne olmuş? Hızla mal ve hizmet fiyatlarına yansıdı ve gıdadan giyime, barınmadan ulaşıma kadar her şey zamlandı. Akaryakıt fiyatlarına defalarca zam yapıldı, artık takip edemiyoruz. Özellikle akaryakıttan alınan ÖTV’de yapılan artış sonrası benzinde tek kalemde 5 TL artış oldu. Bugün, 25 Temmuz Salı günü gelen son zamlarla litre fiyatı 37 liraya çıktı. Peki akaryakıtta yapılan bu zamlar nasıl yansıyor? Uçak fiyatları, otobüs fiyatları artıyor. İnsanlar seyahat edemiyor. Çiftçi tarım yapamıyor, hayvancılık yapanlar hayvancılık yapamıyor, esnaf faaliyetini yürütemiyor. Hayatın her alanında A’dan Z’ye kadar hayat zamlanıyor.

“TÜRKİYE, GEÇİM DERDİNDE OECD ÜLKELERİ ARASINDA YİNE İLK SIRADA YER ALIYOR”

Akaryakıttaki artış her yerde temel gündem olarak önümüzde duruyor. Bir buhran döneminde yaşıyoruz. Öyle bir şey var ki değer-fiyat bariyeri kırıldı ve fiyat istikrarı yok oldu. Bu nedenle Türkiye bir ekonomik buhran döneminde. AKP-MHP iktidarı, enflasyonun küresel bir sorun olduğunu söylüyor. Öyle bir küresel sorun falan değil, niye değil? Bizzat Merkez Bankası aksini ifade ediyor ve diyor ki ‘Küresel enflasyon düşme eğilimine girdi’. Ülkelerin enflasyon oranları karşılaştırıldığında, yüzde 38’lik resmi enflasyon oranıyla Türkiye’nin oldukça negatif ayrıştığı zaten rahatlıkla görülecektir. Dünya Bankası’nın yayınladığı Gıda Güvenliği Raporu’na göre Türkiye, dünyada yıllık bazda en yüksek gıda enflasyonuna sahip onuncu ülkeyken bu alanda OECD ülkeleri arasında birinci sırada yer alıyor. Bunun bedelini kim ödüyor? Tabii ki yoksullar ödüyor. Tabii ki asgari ücretliler ödüyor, emekliler ödüyor; memurlar, işçiler ödüyor. Bunu AKP-MHP iktidarı etrafında kümelenen zenginler ödemiyor. Bunu hepimiz gayet iyi biliyoruz. Yakın zamanda açıklanan bir OECD araştırmasına göre Türkiye, geçim derdinde OECD ülkeleri arasında yine ilk sırada yer alıyor. Her anlamda sonunculuğu kaptırmayan Türkiye, AİHM’de hak ve özgürlüklerde geride seyrederken ekonomik alanda da olumsuzlukta sırayı tersten bu sefer başka birilerine kaptırmıyor.

“BÜYÜK KENTLERDE BARINMAK, BİR EVDE KİRADA YAŞAMAK NEREDEYSE BİR LÜKS HALİNE GELDİ”

Türkiye’deki ailelerin yüzde 70’inden fazlası geçim derdi yaşıyor. Özellikle son yıllarda işsizlik arttı, emek değersizleşti. Güvencesiz çalışma yaygınlaştı, tencereler artık kaynamıyor, sepetler boş kalıyor, evler ısıtılamıyor. Bunu bir retorik olarak söylemiyorum. Sahada ziyaret ettiğimiz binlerce insan, bunu bizzat temas ettiğimizde bize söylüyorlar. ‘Ben tencereyi ocağa koyamıyorum, ben yemek pişiremiyorum; kahvaltı vermek zorundayım, peynir fiyatları uçtu, artık peynir de alamıyorum’ diyor. Bu süreçte en önemli meselelerden biri barınma arkadaşlar. Büyük kentlerde barınmak, bir evde kirada yaşamak neredeyse bir lüks haline geldi.

“DÖRT KİŞİLİK BİR AİLENİN İNSANCA BİR YAŞAM SÜRMESİ İÇİN GEREKEN MİNİMUM TUTAR, YOKSULLUK SINIRI, ASGARİ ÜCRETİN YAKLAŞIK 3 KATINA ÇIKMIŞ DURUMDA”

Emekliye memura işçiye, ücretliye kaşıkla verilip kepçeyle geri alınıyor. Normal şartlarda temel ücret olarak kabul edilmesi gereken, ancak toplumun yüzde 50’sinden fazlasının asgari ücretle çalıştığı Türkiye’de insanlar, en temel ihtiyaçlarını borçlanarak karşılamak zorunda kalıyor. Asgari ücretin açıklandığı 21 Haziran 2023’ten bugüne, henüz bir ay olmadan asgari ücret 480 dolardan yaklaşık 420 dolara düştü. Dört kişilik bir ailenin insanca bir yaşam sürmesi için gereken minimum tutar, yoksulluk sınırı, asgari ücretin yaklaşık üç katına çıkmış durumda. Asgari ücretle çalışan yaklaşık 10 milyon emekçinin çalışan yoksul haline geldiğini, dahası açlık sınırının altında bir yaşama mahkum edildiğini artık herkes biliyor.

“ŞİRKETLERİN KÂRI YAKLAŞIK 8 TRİLYON LİRAYA ÇIKMIŞTIR”

Özellikle son günlerde, bedelini ağırlıkla yoksulların ödediği vergi oranlarında devasa artışlar yapıldı. Ekonominin halkımızın üzerine çökmesine neden olmuşken sermaye sınıfına bir bakalım. Kârları rekor kırmaya devam ediyor. Türkiye’nin 500 büyük şirketinin kârlılığına ilişkin rapor, emeğiyle geçinen yurttaşlar daha da yoksullaşırken büyük şirketlerin devasa kâr oranı yakaladığını ortaya koymuştur. Buna göre; söz konusu şirketlerin 2022 yılı net satışları, 2021 yılına göre yüzde 148,7 ile rekor kırarak artış göstermiştir. Yani şirketlerin kârı yaklaşık 8 trilyon liraya çıkmıştır. Bu büyük şirketler, net satışlarını dolar bazında da yüzde 33,4 artırmıştır. Gerçek enflasyon yüzde 100’ü geçmiş, hayat pahalılığı tavan yapmış, yoksulluk sınırı 40 bin liraya dayanmışken sermaye sınıfı kârlarına kâr eklemeye devam ediyor. İşte siz, zenginlerin iktidarısınız. Siz, zenginleri koruyorsunuz. Yoksulları korumuyorsunuz. Yoksulların iktidarı değilsiniz derken tam da bunu söylemeye çalışıyoruz. Yoksullara yönelik ayda 2 bin lira, 3 bin lira işte yardımlarla, benzeri destek paketleriyle işte insanca bir yaşama yaklaşmayacak bir yaşam vaat edilirken sermaye sınıfına, zenginlere kârlarının üzerine kâr koyabilmeleri için her türlü destek sunuluyor.

“SEÇİMDEN HEMEN SONRA ZAM YÜZYILININ STARTINI VERDİNİZ”

Mehmet Şimşek’e soruyoruz; Türkiye, Avrupa yurttaşlarının alım gücünde kaçıncı sırada? Türkiye, Avrupa’da yurttaşların refah seviyesinde kaçıncı sırada? Biz söyleyelim; son sıralarda tabi ki. O kendisi cevap vermeyecek. Türkiye’de ortalama bir ücretle kaç depo bir benzin alınabiliyor, Avrupa’da kaç depo benzin alınabiliyor? Avrupa’da ortalama ücretle yaklaşık ayda 40 depo benzin alınabiliyor, Türkiye’de ortalama ücretle sadece ve sadece 5 depo benzin satın alınabiliyor. Bu kıyası siz de yapabiliyorsunuz. O kadar aradınız ya Mehmet Şimşek’i, buldunuz getirdiniz. Bizim matematik bilmediğimizi sanıyor ama büyük yanılıyor. Türkiye enflasyonda OECD birincisi, bunu zaten söylemiştik. Türkiye’de asgari ücret 380 euro bile etmiyor. Ekonomisi bizden daha kötü denen Almanya’da brüt asgari ücret Türkiye’nin tam 4,5 katı. Evet, bu sorulara siz yanıt vermeyeceğiniz için biz söyleyelim dedik. Hayallerinizde ‘Türkiye Yüzyılı’ dediniz ama gerçekler zam yüzyılı. Seçimden hemen sonra zam yüzyılının startını verdiniz gerçekten ve iktidarınız, dünyadan farklı bir iktidar. Dünyanın en pahalı iktidarı Türkiye’de. Zamlara alışmayacağız, bunun karşısında susmayacağız ve vatandaşların da bu haksızlığa, bu zulme, bu korkunç tabloya kesinlikle karşı seslerini çıkarmalarını istiyoruz. Birileri saraylarda şatafat sürerken, etrafındaki zenginleri daha çok zengin ederken buna alışmayacağız.

“SİZ HÂLÂ DEPREM VERGİLERİNİN NEREYE GİTTİĞİNİ AÇIKLAMAMIŞKEN DEPREMİ KENDİNİZE KALKAN EDİNİYORSUNUZ”

Depremleri zamlara bahane gösteriyorlar. Bu büyük bir vicdansızlık ya. Siz hâlâ deprem vergilerinin nereye gittiğini açıklamamışken, bu sorulara cevap vermemişken depremi kendinize kalkan ediniyorsunuz. Bu kadar insanın yaşamını yitirdiği, bu kadar büyük ihmallerin olduğu bir ortamda bunu asla kabul etmiyoruz ve tabii ki bunu iktidar söylüyor, ‘Deprem nedeniyle yaptık’ diyorlar. Bu zamların nedeni deprem değildir. Bu zamların tek nedeni, AKP-MHP iktidarıdır. Bunu asla aklımızdan çıkarmayalım. Yanlış ekonomi politikalarıdır. Mesele; israf, rant ve şatafattır. Bu israfları hepimiz biliyoruz. Deprem vergilerinin nerede olduğunu bir kez daha buradan sormak istiyoruz. 20 yıllık iktidarınızda yaklaşık 100 milyar lira deprem vergisi topladınız, bizzat kendi bakanınız Mehmet Şimşek’in de açıkladığı gibi bu paraları deprem için harcamadınız. Bunu bakanınız itiraf etti. Şimdi de halktan topladığınız paraları deprem için harcamayacaksınız. Siciliniz temiz değil, kirli; ne yapalım? Önümüzdeki bu veriler bu kiri bize gösteriyor. Siz, deprem için topladığınız paraları yandaş şirketlere ihale olarak dağıttınız. Yine aynı şeyi yapacağınızı biliyoruz.”

Genel Kurul’da söz alan MHP İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu, şunları söyledi:

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin uygulandığı son 5 yılda, ekonomik operasyonlara; deprem, sel, yangın ve diğer doğal afetlere, pandemi ve Rusya savaşına bağlı küresel ekonomideki önemli sıkıntılara rağmen Türkiye ekonomisi, en çok büyüyen, en fazla istihdam yaratan, enerji hariç cari fazla verebilir hale gelen bütçe açığını gayri safi yurt içi hasılaya oranla yüzde 1’e düşüren en az borçlu ülkelerden birisi olmayı başarmıştır.

Devletin kamu giderlerini karşılamada temel gelir kaynağı olan vergilerin herkesin mali gücüne göre ödemesini ve buna ilişkin düzenlemelerin yapılmasını gerekli görüyoruz. Kamu harcamalarında israf ve usulsüzlüğün önlendiği kayıt dışı ekonominin kayıt altına alındığı ve bunlara yönelik yapısal tedbirlerin devreye konulduğu bir mali yapıyı hedefliyoruz. Ümit ediyoruz ki ekonomik şartlar iyileştikçe, toparlanma genişledikçe memur ve emeklilerimizin maaşları, çiftçi ve esnaf desteği çok daha yüksek düzeye ulaşacaktır.”

AKP Grup Başkanı, Sivas Milletvekili Abdullah Güler, özetle şunları söyledi:

“BİZ TATİLDE DEĞİLİZ: Özgür Bey çok heyecanlı. Zannedersiniz ki sürekli çalışmayı arzu eden… 27. Yasa Dönemi’nde 310 tane kanun çıkarmışız, bunların hepsinde karar yeter sayısı istememiş, yoklama yeter sayısı istememiş, Meclis sürekli çalışsın demiş; bir şekilde yoklama yeter sayısı olmadığı için kapanması zaruret arz ettiği için kapanmış. Yoklama yeter sayısını kim istemiş? Niye girmediniz? Yoklama yeter sayısını isteyenler, yoklamaya girmiyor. Size rağmen, 27. Yasama Dönemi’nde 310 tane uluslararası sözleşmeler dahil, kanuni düzenleme hayata geçirdik, Cumhur İttifakı ile beraber. Meclis İçtüzüğü der ki, 1 Temmuz’dan itibaren Meclis tatile girer.  Bu tarih itibarıyla, AK Parti Grubu bir önerge vermiş, Meclis çalışmaya devam etsin diye değil mi? Siz çalışmak istiyordunuz değil mi? Reddettiniz değil mi? CHP diyor ki, hayır. Niye acaba? Seçimlerin bittiği günün ertesi günün AK Parti’de, seçim çalışmaları başlar. Biz tatilde değiliz. Arkadaşlarımız şu anda seçim bölgelerinde çalışmalar yapıyor, milletimizi dinliyorlar.

HER ZAMAN ÇALIŞMAYA HAZIRIZ: Çalışkan, işinin ve gündeminin hâkimi bir Meclis vardır. Lütfen arkadaşlarımızı tatildeymiş gibi itham etmeyin. Kendisi tatilde olabilir. Depremde, yangın ve sel felaketi olmuş; tatile nasıl gidilebilir. Kar yolları kapatmış, tatile nasıl gidilebilir?.. Depremi yaşayan bütün illerimizin tüm milletvekilleri şu an orada. Bizim tatil diye bir derdimiz yok. Aziz milletimizin hizmetinde her zaman çalışmaya hazırız…

VERGİ DÜZENLEMELERİNİN YAPILMASI ZARURET: Vergi; gelir dağılımından, mal ve hizmetlerin fiyatlarını belirlemeye kadar pek çok alanda etkili bir maliye politikası aracıdır. Birçok ülkede vergiler ülke şartlarına göre çeşitlilik göstermektedir. Deprem, ülkemizin ekonomisine ve kamu maliyesine ciddi bir yük meydana getirmiştir. Depremin oluşturduğu mali etkilerin bir kısmını telafi edebilmek adına, vergi düzenlemelerinin yapılması zaruret oluşturmuştur.

TÜRKİYE VERGİ YÜKÜ, EN DÜŞÜK ÜLKE: Türkiye, OECD ülkeleri içinde vergi yükü en düşük ülkelerden biridir. Dolaylı ve dolaysız vergilerin bu kompozisyon içindeki oransal ağırlığı ise siyasi tercihe ve ülkelerin ihtiyaçlarına göre değişkenlik göstermektedir. AK Parti olarak vergi yükünü ve kompozisyonunu önümüzdeki dönemde, mali disiplinden asla taviz vermeden, milletimizin menfaati ve ekonomik hedeflerimiz doğrultusunda belirleyeceğiz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, ülkemizi hedefleri ile buluşturma mücadelemizi hız kesmeden sürdürüyoruz ve sürdürmeye devam edeceğiz.”

ANKA

Kaynak: anka